Çiftçinin dayanacak gücü kalmadı

"Toprak tutar insanı" der atalarımız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilk parasının üzerinde, Atatürk'ün talimatıyla, "Saban kılıçtan üstündür" yazılmıştır.

Tarım sektörü sadece gıda temini açısından stratejik değildir; aynı zamanda şehit kanlarından sonra bir milleti toprağıyla bütünleştirdiği için, aidiyet duygusu kazandırdığı için de en stratejik sektördür. Topraklar kılıçla, topla, tüfekle elde edilir ama tohum ekilerek, ürün yetiştirilerek o toprakta tutunulur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Köylü milletin efendisidir" demiştir; bu tespit, köylünün bir anlamda millet ile vatan toprağı arasındaki güçlü bağı kurması açısından da oldukça önemlidir.

Tarım köylüsünün, çiftçilerimizin vatan ve millet açısından konumu, yaptıkları iş bu kadar stratejik önemdeyken, maalesef büyük bir yalnızlık yaşıyorlar, sıkıntılarına çare bulamıyorlar. Güncel bir takım örneklerle çiftçilerimizin zor durumunu aktarmaya çalışalım.

Son yıllarda artan kuraklık çiftçilerimizi perişan etti. Mart ve Nisan aylarında beklenen yağışın gelmemesi verimi oldukça düşürdü. Özellikle Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Aksaray, Kırşehir, Kırıkkale, Yozgat ve Çorum'da ekilen ürünler kuraklık sebebiyle ciddi hasar aldı.

Arpada yüzde 70-80'lere varan bir rekolte kaybından bahsediliyor.

Arpa ve buğdayda 6-7 milyon tonluk kayıp yaşanacağı belirtiliyor.

Kuraklıktan dolayı kuruyan buğday tarlaları sürülmeye başlandı.

Çiftçiler artan girdi maliyetleri sebebiyle borçlanarak zar zor ekim yapmışlardı ama şimdi büyük bir kayıpla karşılaştılar, borçlar nasıl ödenecek diye kara kara düşünüyorlar.

Girdi maliyetleri son bir yıl içinde 2 kat arttı. Gübre, ilaç, mazot, tohum, biçerdöver, tarla kirası ve diğer maliyetler de sürekli artış eğiliminde.

Bir de buna mazotun ÖTV'sine yapılan yüzde 78'lik zam eklendi. Çiftçinin üretim için kullandığı mazottan "Özel Tüketim Vergisi" (ÖTV) alınıyor. Halbuki çiftçinin kullandığı mazot "özel tüketim" değil. Çiftçiden, olmayan bir şeyin vergisini alıyorlar.

Çiftçiler, yaşadıkları bu tablo karşısında, "Dayanacak gücümüz kalmadı" diyor.

İster kuraklık, ister farklı bir etken olsun fark etmez, rekolte kaybı demek, daha fazla ithalat demek, yıllık 36 milyar dolarlık cari açığı olan ülkemizden ayrıca döviz çıkışı demek.

Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli, daha şimdiden yeni ithalatın sinyallerini veriyor, "Stok takviyesi için yetkimiz var ve gerekli olan her türlü tedbirleri alacağız" diyor.

Hadi ithalat yapıyoruz da, daha ucuza mı geliyor? Elbette ki hayır. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) geçen sene makarnalık buğday için yerli üreticiye ton başına bin 800 lira fiyat verdi. Aynı dönemde aynı cins buğday için ithalat için verilen fiyat 2 bin 450 lira idi. Yani yerli üretimi desteklemediğimiz zaman, ithalat yoluyla cebimizden çok daha fazlası çıkıyor.

Bu sene makarnalık buğday için yerli üreticiye 2 bin 450 lira fiyat verildi ama emin olun ki, ithalata ton başı en az 3 bin lira para ödenecek.

Vatan toprağının garantörü olan çiftçilerimiz bu tarım politikalarıyla üretimden tamamen soğutuluyor. Bu muamele karşısında sürekli zarar eden çiftçi borç batağına düşüyor, hacizlik, icralık olarak neyi var, neyi yok her şeyini kaybediyor. İşin acı tarafı toprağını terk ediyor.

Çiftçilerimizin bankalara ve kredi kooperatiflerine toplam borcu 200 milyar liraya yaklaşmış durumda ve bu borç sürekli artmaya devam ediyor. Eskiden icralık tarla, traktör duyuyorduk, son zamanlarda icralık köyler duymaya başladık. Çok yakın zamanda icralık ilçe ve icralık şehirler duymaya başlarsak hiç şaşırmayın, gidişat maalesef hızla bu yönde.

Tarımın, çiftçilerin, yerli üretimin bu sahipsizliğinin elbette ülke geneline yansıması da ağır olacaktır.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu'nun Ar-Ge birimi olan Kamuar'ın araştırmasına göre, ülkemizde gıda enflasyonu Mayıs 2021 itibarıyla yıllık yüzde 32.5 oldu. Özellikle asgari ücretle çalışanların en büyük harcama kalemi olan gıda harcamalarındaki bu yıllık artış, resmi enflasyona bağlı olarak artan maaş zammından oldukça fazladır.

Yanlış tarım politikaları, görüldüğü gibi, bir taraftan ithalata olan bağımlılık sebebiyle devletin döviz açığını artırırken, diğer taraftan vatandaşlarımızın alım güçlerinin düşmesine ve daha da fakirleşmelerine yol açmaktadır.

Tarım konusunda tek çözüm, tarımı en stratejik sektör ilan eden Prof. Dr. Haydar Baş'ın dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'dir.

Model, yüzde 50 avans sistemi, ürün alım garantisi verilmesi, ürün fiyatlarının çiftçiler tarafından belirlenmesi, doğal afetlere karşı tarlaların, ürünlerin ve çiftçilerin devlet eliyle sigortalanması, çiftçiden bir kuruş vergi alınmaması ve daha nice projelerle yerli tarımı desteklemektedir. Rusya'nın bugün tarımda ABD'yi sollayarak bir numara olmasını nedeni, uyguladığı Milli Ekonomi Modeli'nin tarım projeleridir.

Bizler de çiftçilerimiz başta olmak üzere Türk milleti olarak kötü gidişata dur demek istiyorsak, bu eşsiz Modeli hayata geçirecek olan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) kadrolarına ve bu işi bilen BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'a fırsat vermeliyiz.

Çiftçinin dayanacak gücü kalmadı
Murat Çabas

Çiftçinin dayanacak gücü kalmadı