İslam tarihini değiştiren büyük yalan-II

Dünkü yazımızda müsteşriklerin kitaplarında yer alan ve günümüzde de devam eden bazı iftiralara yer verilmişti.

İslam tarihini değiştiren büyük yalan-II
Prof. Dr. Haydar Baş

İslam tarihini değiştiren büyük yalan-II

Bu kitaplarda, büyük bir ajan faaliyeti olan uydurma hadisler ile Şia'nın hayali kahraman Abdullah b. Sebe tarafından kurulmuş bir mezhep olduğu, Zerdüştlük ve Yahudilikten etkilendiği, sapık bir inanca sahip olması tüm müsteşrikler tarafından ifade edilmektedir.

Öyle ki, imametin Hz. Ali'nin (as) hakkı olduğuna inanç ve on iki imam konusu da Sabailere ait bir uydurma olarak kabul edilmektedir.

11. ve 12. yüzyılda kaleme alınan bu eserlerde yer alan uydurma hadislerin temel kaynağı Taberi'dir.

Günümüzde de Şiiliği ve Hz. Ali'ye (a.s) inananları batılda göstermek için aynı yolu takip eden yerli kalemler bulmak mümkündür.   

Bir ilahiyatçımız bu işin sözcülüğüne soyunmuştur. Kelam İlmi isimli kitabında Şia ve özellikle İmamiyye yolu hakkında gerçeği yansıtmayan pek çok fikir ileri sürmektedir.

Ehl-i Beyt imamları din dışı sapık akımlarla ciddi mücadeleler vermişlerdir. Ancak "Kelam İlmi" isimli kitap yukarıdaki müsteşrik mantıkla hepsini reddetmekte, yanlışlar ve iftiralar üzerine iddialarını bina etmektedir.

İlk olarak ilahiyatçımızın da, Şiiliğin kurucusu olan kişi diyerek Abdullah b. Sebe'nin ismini verdiğine dikkat çekelim:

Kitabının 181. sayfasında "Şiiliği ilk ortaya atan kişinin Abdullah b. Sebe olduğunu" yazmaktadır.

Kelam İlmi kitabının 178. sayfasında şöyle diyor: "… Zeydiyye ile İmamiyye usulde, yani akaid konularının çoğunda Muteziliye uymuştur."

Bu görüş kesinlikle yanlıştır. Çünkü Ehl-i Beyt  ekolü itikadi manada Mutezile'ye karşıdır.

Ehl-i Beyt imamlarından İmam Muhammed Bakır ve oğlu İmam Cafer'i Sadık Mutezile mensuplarıyla ciddi olarak mücadele etmişlerdir.

Mutezile'ye göre büyük günahları işleyen kimseler iman dairesinden çıkmaz. Oysa Şia inancında büyük günah işlemeye devam etmek insanı iman dairesinden çıkarır.

İmam Cafer bu konuda şöyle buyurmuştur: "… Mümin bir kimse iman sıfatını gerektiren şeyler yani büyük farzları eda edip büyük günahları işlemeyi terk edip onlardan uzaklaştığı sürece iman sıfatından çıkmaz. Küçük farzları terk edip küçük günahlara düçar olsa bile büyük farzları terk etmedikçe ve büyük günahları işlemedikçe iman dairesinden çıkmaz." (Prof. Dr Haydar Baş, İmam Cafer s. 292).

Görüldüğü gibi Mutezile'nin görüşü Ehl-i Beyt imamlarının tamamen tersidir.

"Kelam İlmi" kitabının 178. sayfasında "Mutezile'nin akaid sahasındaki görüşleri Şia'nın da müşterek görüşüdür demek mümkündür." "… İmamiyye de Mutezile gibi; Allah'ın sıfatları konusunda teşbihi andırır mahiyetteki sahih nakilleri tevil eder" şeklinde bir ifade yer almaktadır.

Bu görüş Ehl-i Beyt imamlarının görüşünü yansıtmamakta,  bilinçli olarak saptırmaktadır.      

Allah'ın sıfatları konusunda teşbihi andırır mahiyetteki sahih nakilleri tevil etmekle itham edilen Şia itikadının temelini oluşturan "El Kafi" isimli eserin 158. sayfasında şunlar yazmaktadır:

Muhammed b. Farac er Ruhhaci'den nakledilir: "İmam Musa'ya Hişam b. Hakem'in "Allah cisimdir" ve Hişam b. Salim'in "O surettir" şeklindeki görüşleriyle ilgili bir mektup yazdım. İmam bana şu cevabı yazdı:

"Şaşkınların şaşkınlığından uzak dur ve şeytandan Allah'a sığın. Hişamların söyledikleri doğru değildir."

Hani imamiyye mensupları "... Allah'ın sıfatları konusunda sahih nakilleri tevil ediyorlardı?" Görülüyor ki bu açık bir iftiradır.

"Kelam ilmi" kitabında Sabailerin görüşleri ile ilgili şu örnek vardır:

Kummi "Akaid'i Saduk" adlı eserinde Zürare b. Ayen'den şöyle bir rivayet nakleder: "İmam Sadık'a Abdullah b. Sebe'nin evlatlarından birisi tefvize inanıyor" dedim. İmam, "tefviz nedir?" diye sordu. Ben "Allah'ın Muhammed ve Ali'yi yarattı. Sonra kulların işlerini onlara tefviz etti. Yani bıraktı. Derken onlar da yarattılar. Rızk verdiler, dirilttiler ve öldürdüler."

İmam bu sözü duyunca şöyle buyurdular; "Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir döndüğünde Ra'd suresindeki şu ayeti ona oku: "Yoksa Allah'a O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: 'Allah her şeyin yaratıcısıdır. Ve O tektir. Kahredici olandır' bu ayet Allah'ın birliğine açıkça delalet etmektedir."

Zürare diyor ki: "Onun yanına döndüğümde İmam'ın buyurduğu bu ayeti ona okudum. Bu ayeti okumakla sanki ağzına bir taş atmış gibi oldum. Böylece susup kaldı."

Ehl-i Beyt imamları, yalan hadislerde Şialığın kurucusu olarak ifade edilen Abdullah b. Sebe ve Sabailerin görüşlerini Kur'an ve hadisler ile çürütmektedirler.

Adı geçen eserde yine, "İmamiyye Ehl-i Sünnet'in anladığı manada kaderi reddeder" deniyor. Ki bu da yanlıştır.

İmamiyye inancının temelini teşkil eden Usulü Kafi'nin 1. cildinin 246. sayfasında İmam Ali yaşlı bir adama kader ve kaza ile ilgili şunları söyler: "Allah Tebareke ve Teala insanları serbest bırakarak onlara yükümlülük vermiştir. Sakındırarak yasaklarını yöneltmiştir. İşlenen az bir iyiliğe büyük bir sevap vermiştir. O'na karşı çıkanlar bu işe zorlanmak üzere alt edildikleri için böyle bir günahı işlemiş değildirler. İnsanlar tam bağımsız olarak hareket etsinler diye bu mülkü onlara vermemiştir. Onlara kontrolsüz serbestlik yetkisini tanımamıştır. Gökleri yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları boşuna yaratmamıştır. Peygamberleri, müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndermesi anlamsız, amaçsız değildir. Bu kâfirlerin zannıdır. Ateşte kâfirlerin vay haline!"

İlahiyatçımızın "Kelam İlmi" isimli kitabı bir gazete makalesine sığmayacak kadar fazla iftira ve iddialarda bulunmaktadır.

Burada önemli olan şudur: Şia'yı tarihçi Taberi'den itibaren "sapık ve batıl" gösteren uydurma bir anlayış ilerleyen zamanda müsteşriklerce seslendirilmiş ve bugün de kendine  yerli kalemler bulabilmektedir.

Şia'nın batılda gösterilmesi ve "mum söndü" mantığında olduğu gibi hafife alınması, İslam coğrafyasının üzerindeki planlar için büyük bir oyundur.

İmam Ali'den itibaren, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'e sonra da babadan oğula diğer Ehl-i Beyt imamlarına geçen hadis külliyatları ile Ehl-i Beyt dünyası, Hakk'ın, İslam'ın en büyük savunucusu olmuşlardır.

Gizlenen ve yok edilen bu dünya esasen, sapık akımlar ve din dışı fikirlerle mücadeleyi yapan tek taraftır. Müsteşrikler veya yerli kalemşorlar hangi iftirayı atarsa atsın, biz oyunu bozduk.

Şia âlemi ve Sünni dünya itikatta birdirler. Tevhid akidesi içindedirler.